Baf’ın başarısı tesadüf değildir. Spor politikaları ve doğru yönetim şekli ile alakalıdır
Kıbrıs adasında, 1974’ten bu yana resmi olarak ikiye bölünmüş bir siyasi coğrafyada yaşıyoruz.
Güneydeki Kıbrıs Cumhuriyeti, uluslararası toplumun ve yaklaşık çeyrek asırdır Avrupa Birliği’nin tam üyesi olarak uluslararası temsil gücüne sahipken, kuzeyde bizler Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti, uluslararası alanda tanınmamışlığın getirdiği siyasal, kültürel ve sportif izolasyonları yaşamaktayız.
Bu durum, sporun en popüler dalı olan futbol üzerinden de belirgin biçimde sürekli gözler önüne serilmektedir. Avrupa ve Şampiyonlar Ligi’nde mücadele eden Rum takımları, zaman zaman Türkiye takımları ile de eşleşip spor müsabakalarında buluşuyorlar.
Biz Kıbrıslı Türkler de bu müsabakaları sadece seyretme olanağına sahibiz.
Bu dışlanmışlığı, burukluğu yıllardır yaşayan Kıbrıs Türk toplumu son olarak, Baf (Pafos) takımının Kızılyıdız takımı ile oynadığı play off maçı sonrası Şampiyonlar Ligi’ne kalma zaferini izleyerek bir kez daha yaşadı.
Bir yıl önce Baf’ın Spor Tesislerini yerinde izleme fırsatım olmuştu. Kulübün alt yapısından, A takımına olan programları, sağlık sistemleri, çalışanları, antrenman ve maç sahaları. İnanılır gibi değildi. Büyüleyici idi resmen..
Kendi adamızda böyle imkanlarda futbolcu yetiştiren bir kulübe tanıklık etmiştim. Bugün ise Şampiyonlar Ligi’ne kalan bir takım. Katılım hakkı 25 Milyon Euro…
Tabi maddi güç apayrı bir durum ama orada spor yapan kişilere sağlanan imkanları rüyamızda görsek inanamayacak durumdayız.
Yani Baf’ın (Pafos) bugünkü başarısının tesadüf olmadığını düşünmekteyim.
Kıbrıs’ın güneyinde birçok spor branşında durum benzer durumdadır. Konu Baf’ın başarısı olduğu için futbolu örnek gösteriyoruz.
Rum takımları UEFA ve FIFA tarafından tanınmakta, Avrupa kupalarında boy gösterebilmektedir. Baf’ın Şampiyonlar Ligi’ne kalma başarısı bunun bir örneği olmuştur. Aslında bu başarı, sadece sportif bir zafer değil, uluslararası tanınmışlığın, doğru yönetilmenin bir başarısıdır.
Biz yıllardır tanınmamakla birlikte uluslararası organizasyonlardan mahrum bırakılarak yalnızca yerel lig düzeydeki sportif faaliyetlerle devam ediyoruz.
Güneyde Rum takımlarının Avrupa arenalarında sürekli sahalara çıkmaları ve bizlerin seyirci kalması, uluslararası dışlanmışlığı sürekli hatırlamamıza vesile olmaktadır. Burukluk, mağduriyet ve dışlanmışlık duygusu, hepimizin içinde önemli bir yara olarak yer tutmaktadır.
Güneyde sadece futbolda değil, sporda, Avrupa kimliği ile bütünleşmeleri, geleceğe dönük umutları, modernlik ve hedeflere doğru yürüdüklerini izlemekteyiz.
Kuzeyde ise spor sınırlandırılmış, çözümsüzlüğün getirdiği noktada kendi kimliğimiz ile hedefsiz, yetersiz tesislerde günü kurtarma düşünceleri ile devam etmektedir.
Yeni projelerle ülkemize yeni tesisler kazandırılıyor ancak yeterliliği ve acil ihtiyaç durumu hep tartışılmaktadır. Bu noktada Türkiye projeleri ciddi boyutta olmuştur.
Başarılı sporcularımızın dışa açılmada tek çıkış kapıları TC kulüpleri olmaktadır.
Dolayısı ile her ne şekilde olacaksa bir çözüm olsun artık. Kıbrıs Türklerinde 3 nesil bu dışlanmışlığı ve burukluğu hep yaşadı. Hala yaşamakta.
Kaç yıl daha seyirci kalacağız?